top of page

Portfolyom

Kendimi zaman zaman Alice Harikalar Diyarı'ndaki tavÅŸanın peÅŸinden koÅŸan Alice'e benzetiyorum. TavÅŸan saatine bakıp "geç kaldım, geç kaldım" dedikçe, ben hızlanıyorum ya da iyice hayallere dalıp, kendimi bir tuvalin başında buluyorum.

4 Mevsim KoÅŸanlar

ve Mevsim Sonuna Kalan…

Onlar hiç durmadılar

Arkalarına bakmadan

Dolu dizgin, cesur

Bir ömrü aÅŸarcasına

Tükettiler…

​

“O iyi insanlar, o güzel atlara binip gittiler….”

YaÅŸar KEMAL

​

Biz mevsim sonu kalanlar, koÅŸuyoruz hala geleceÄŸe, umuda ancak bir yel hep eksik koÅŸuyoruz.

Tuhafiye

Tuhaf ÅŸeylerin satıldığı garip bir mekânda buluyorum onu...


Ne tam doÄŸu, ne tam batı; hem ÅŸimdiki zamanın içinde, hem de zamanı çoktan geçmiÅŸ bir demodelikte.

​

GaripliÄŸin, eskimiÅŸliÄŸin, artık yok olmaya yakınlığın kara kutusu... Bir yerde de hala aranılır olmanın keskin kokusunu duyduÄŸum, ihtiyaçlarımın beyaz sayfası...

​

Ve hala içimde sakladığım siyah ile beyaz zıtlığının sıkışmışlığında kalan hayallerim, renklerim…

Kamuflaj

‘Benim sadık yârim kara topraktır’ Aşık Veysel

Topraktan geldik, topraÄŸa gideceÄŸiz der kadim öÄŸretiler. Ancak ÅŸehirleÅŸme, betonlaÅŸma, doÄŸanın hunharca katliamı artan nüfusla birlikte yerleÅŸim alanlarına sığmıyor. Hatta tarlaların alanları bile imara açılıyor, yakında sadece betona bakan ve betondan çıkamayan bir kuÅŸak olarak anılacağız. DoÄŸaya dönüÅŸ, toprakla barışma, liflerinden kendimizi yeniden yaratma düÅŸlerimiz varsa da bu rüyayı gören ne yazık ki çok az kiÅŸi… DüÅŸlerinde doÄŸayı görmeyen çoÄŸunluÄŸun belki de en kolay yaptığı ÅŸey kamuflaj. Yani ‘mış’ gibi yapmak… 
 
‘Kamuflaj’ da baÅŸarılı bir yapma aÄŸacın süslenerek aslında doÄŸanın doÄŸasına ters, renklerine nasıl zıt olabileceÄŸini görüyoruz. Kamufle ettiÄŸimiz hayatlarımızın gerçeklerle yüzleÅŸince plastik kaldığını, gerçek olanın ölümlü ve kırılgan olduÄŸunu fark ediyoruz. Kamuflaj çok renkli olarak gözükse de aslında yeni plastik dünyanın bir izdüÅŸümü… Renklerle dolu bir yolculukta bile kendimizi kandırabileceÄŸimizin kanıtı…

Umut dediğin kuş kanatlarındadır

Emily Dickinson, 1830 - 1886

"Umarım umut kuşun kanatlarındadır

Ruhta oyalanır, 

Ve kelimeler olmadan ÅŸarkı söyler."

​

Ve asla umudu yitirmemek gerekir. Bu resim serisi bir kuÅŸ kanadı çırpımı kısalığındaki ömrümüzün ne denli narin, ne denli kırılgan, mesafelere meydan okuyacak ve dünyayı katedecek kadar da güçlü olduÄŸunu gösterir.

Umut dediğin kuş kanadındadır ve

hep ruhun yanıbaşında yer alır

yaşayıp, anlayacağız.

Gelenekselden  moderne geçerken komÅŸuluk 

Metamorfoz

Hala geleneklerimizi sürdürürken, modernitenin yeni tanımlamaları "komÅŸuluk" kavramını da deÄŸiÅŸtirdi. Bugüne kadar eski usul "komÅŸuluk"dan anladığımız, sevip sevmediÄŸimiz, görüÅŸüp görüÅŸmediÄŸimiz, beÄŸenip beÄŸenmediÄŸimiz komÅŸularımızla en önemli ortak noktamız birlikte paylaÅŸtığımız yaÅŸam alanlarının yakınlığıydı. Kısaca komÅŸularımızla (ister istemez) yakın bir coÄŸrafyanın parçasıydık. Bugün kapı komÅŸumuzu bile tanımama hatta yüzünü bile görmeme olasılığına raÄŸmen, artık dünyanın her yerinde her sırrımızı paylaÅŸtığımız yeni yakın dostlarımız ve komÅŸularımız var. Öyle ki "KomÅŸuluk" fiziki yakınlıktan arınıp, internet ve sanal dünya ekseninde çoÄŸalarak dönmeye baÅŸladı. HoÅŸ geldin diyerek bir tabak yemek, bir parça kek gönderdiÄŸimiz komÅŸularımızın yerini, yaÅŸamımızın odak noktasında internetten hayatlarını takip ettiÄŸimiz ve yaÅŸamlarını etkilediÄŸimiz, kendi yaÅŸamımızın da etkilendiÄŸi hayatlar aldı. Parlak bir görselliÄŸe dayanan dijital dünyada eskinin geleneksel anlayışları ÅŸekil deÄŸiÅŸtirdi. Ä°ÅŸte bu komÅŸuluÄŸun metamorfozunu simgeleyen iki seri (komÅŸuma bir tabak) enstallasyonumda elle boyanmış tabaklar geçmiÅŸin adetlerini hatırlatırken, yeni parlak dijital teknikle oluÅŸturulmuÅŸ tabaklar bu zamanın görselliÄŸe dayalı ruhunu simgelemektedir. Bizler gitgide dijitalleÅŸen gösteriÅŸli dünyanın yeni ritüellerini ve deÄŸerlerini bugün ve gelecekte beraber yaÅŸayıp, anlayacağız.

Kupan kadar konuÅŸ
BaÅŸarılar ödüllendirilir ve her baÅŸarının taçlandırılması güzeldir. 
Ancak gözden kaçan çoÄŸu güzel iÅŸ bazen mütevazilikten, 
bazen fazla medyatik olmamaktan dolayı hak ettiÄŸi kadar duyulmaz. Medyatik olmanın ve reklamın çok önemli addedildiÄŸi çağımızda,  çok da duyulmamış binlerce baÅŸarılı fakat ‘kupasız’ kahramanlar vardır. Tesellimiz nasıl olsa herkesin bir kahvelik kupası olmasıdır.
Her limanda bir sevgili
Hani o çocukluÄŸumuzun Jack London romanlarına yeniden dönelim. Denizlerdeki zor ve çetin fırtınalar, deli poyrazlardan sonra, günler-aylar süren bitmeyen mavilikleri aşıp bir limana sığınmak denizcilerin en büyük mutluluÄŸu olmalı…
 
Denizcilere ait ÅŸehir efsanelerinde ‘her limanda bir sevgili’ olduÄŸu anlatılır. Ancak limandaki  kalış zamanı kısıtlıdır. Her gemi sığındığı limana belirli bir zaman sonra elveda demek zorundadır.  Böylece  limanlarda terkedilen sevgililer ve tekrar açık denizlere dönen denizciler, ulaşılamayan bir özlemle baÅŸ baÅŸa kalırlar. Geride bırakılanlar mutlaka biraz daha  zorlanırlar...  Macera yol almıştır ama kalanlar beklemenin yorucu tutsaklığında yaÅŸarlar.
 
Ä°ÅŸte "Her limanda bir sevgili " yorumlamamda "denizin aldıkları ve denizin bıraktıkları" benim renklerimde ÅŸekillendi. Burada renk bir doku ve herkesin bireysel olarak farklı hislerinin bir tezahürüdür. Bir liman, dinginliÄŸin, aÅŸkın yaÅŸandığı mutlu bir an zamanın sığınağıdır, gelir-geçer, iz bırakır ve yaÅŸam devam eder. Ve her kalpte bir baÅŸka his yaratır.
Sergi KataloÄŸu
360° Balkon
Balkon denince aklınıza ne geliyor? Goya’nın “Balkondaki Mayalar”ı mı? Benim balkonumda gülümseyen kadınların arkasında onları karanlık dünyalarıyla korkutan erkekler ya da önlerinde parmaklık gibi duran balkon demirleri yok.
 
Edouard Manet’nin balkonu mu? Onun gibi de deÄŸil benim balkonum. Çünkü balkonumda erkeklerin dünyasına sırtını dönmüÅŸ ve kendi bencilliÄŸinin sabit bakışlarıyla uzaklara dalmış mutsuz kadınlar da yok.
 
Benim balkonum bir yer deÄŸil. Kelimenin gerçek anlamıyla, binaların dışına taÅŸan üstü açık bir çıkıntı da deÄŸil.
 
Benim balkonum, bir konum. Herkese yukarıdan bakıyor ama asla kibrin koyu tonlarıyla zehirlenmiyor.
 
Her ÅŸeyin ortasında yer alıyor ama mahremiyetinin sınırsız renklerinden taviz vermiyor. Hem her ÅŸeyin içindeyim, hem de büsbütün dışında. Dünyayla birlikte dönüyorum ve döndükçe renkleniyorum. Çünkü hayata Ay’dan bakıyorum. Aydan gibi bakıyorum.
Hakiki, gerçek öz cevher
OLMAK YA DA OLMAMAK
 
Bir maden iÅŸçisini son derece zor, hatta ölümcül çalışma koÅŸullarından koruyacak olan ÅŸey sadece bir kask mıdır?

Bir kafatasını eline alıp varoluÅŸu sorgulayan Hamlet gibi, bir kaskın içine hapsolmuÅŸ insanlığımızın sorgulandığı bir söylem olmak ya da olmamak.
Bir kask üzerinden varoluÅŸumuza bir ayna tutuyor ve yaÅŸamla ölümün tam ortasında durmuÅŸ, bize gerçekçi bir soru soruyor.
Parçalanma Nevruz
Yeniden doÄŸuÅŸun, dileklerin, yenilenmenin, ayrı ancak bir bütünde olmanın bayramı…
 
Bu çalışma kalplerdeki tüm duaların ortak totemi gibi, asla parçalanamayacak bir bütünün birleÅŸtiÄŸi dünyayı anlatıyor.
 
Bu çalışma özellikle bir bütünün parçalanış halinin tekil ve çoÄŸunluk içindeki yerini anlatıyor...
 
“Tekil” aynı zamanda “ÇoÄŸul” olabiliyor çoÄŸul-tekilleÅŸiyor, soyutlanabiliyor.
Ruhun Yapbozu - 2014
Ruhumun parçaları
 
Kimi ÅŸu an bir hüzünlü tutturmuÅŸ mavilerden dinliyor;
kimi sabah saati sevgilisine sarılıp uyuyor;
kimi sürekli mızmızlamalanmalarda,
kimi sokakta olmayı özlüyor, kimi de biraz dalgın mı ne?
Kimi bir gölde kaybolmuÅŸçasına ürkek,
kimi beklentisiz sakin,
kimi yalnız uyumaya alışıyor gitgide hafiften her ÅŸeyden ÅŸikayetçi,
kimi yıllardır yaptığı gibi pencereden beni izliyor delici bakışlarla,
kiminin çok iÅŸi var çok; kimi arayışlarda,
kimi bulmalarda yalan içimdeki kadınların ruhları sürekli konuÅŸuyor.
Birilerine tam alışmışken diğer ruhlar, diğer birileri geliyor;
sular akıyor, bulutlar yürüyor, bir çocuk sesi geliyor kulağıma...
Hepsi aynı anda oluyor...
Ruhum yamalı bir bohça...
Ruhumun dumanlı hallerini tuvale döküyorum, maviler sarılar karışıyor aklımda...
Kırmızı yeşiller geliyor sıra sıra...
İşte herkes ayrı bir şey yaşıyor.
Hepimiz aynı zaman diliminde yaşıyoruz.
Herkes sırayla tüm rolleri oynuyor. Ben ve içimdeki ruhlar bir zaman diliminde kalarak sürekli ÅŸaÅŸkın ve sürekli soru soruyoruz. Çok sayıda dünyayız biz, hem bütünüz hem ayrı ayrıyız...
 
Bu anların küçük yansımasıdır tuallerde gördüÄŸünüz...
Bir reklam arası, ihtiyaç molası - 2014​
30 yıldır reklam dünyasının içindeyim. Reklamların hazırlayıcısı olarak aslında reklam aralarını sevmem gerekir. Hatta özel olarak izlemem, izletebilmem. Ä°zlenmesi için gayret sarf etmem.
 
SeyrettiÄŸiniz bir filmin tam da en  güzel sahnesinde ‘bir reklam’ çıkar, iÅŸte o an reklam arasıdır. Siz ne yaparsınız? Küçük bir ihtiyaç molası vermek için bu zamanı deÄŸerlendirirsiniz. Ä°ÅŸte ‘Bir reklam arası, ihtiyaç molası’ böyle bir duyguyla doÄŸdu. 
 
Gitgide yeninin tüketildiÄŸi, eskimesini beklemeden kolayca satın yenisinin alındığı bir çaÄŸdayız. Reklamların desteÄŸi ile de tüketim dünyasının dinamiklerinin arttığı bu çaÄŸda –ben- tuvalet kağıtlarının içlerini biriktirdim. EÅŸ-dost da destek oldu. Sonunda tuvalet kağıdı ve kağıt havlu rulolarından büyük bir malzeme stokum oluÅŸtu. Onları boyadım, birleÅŸtirdim, reklam arasının içine yerleÅŸtirdim.
 
Reklam arasında boyalarım ve atık malzememle varım. Reklam arasında ‘ben, ihtiyacımız olan biraz farklındalık diyerek baÅŸka bir ara  açtım, ihtiyaç molamı böyle deÄŸerlendirdim
Açılım - 2014​
"Açılım" Asırlardır mutfaklarımızda kullandığımız geleneksel bir alet olan ahÅŸap merdaneler... Onlarla hamurlar açıldı, yoÄŸrulmuÅŸ un topağı merdanenin emrinde ve gücünde ince bir yufka oldu.

Kadın elinin altında en kolay ulaÅŸtığı merdane ile kendini korudu, uzun süre karikatürlerde kadının ÅŸiddet öÄŸesi olarak yer aldı. Bugünün farklı açılımlar dünyasında karmaşık kiÅŸisel ve toplumsal açmazların çözümüne yönelik bir sembol...

Açılımlar ne denli renkli, çoÅŸkulu, benzemeyen ve hayata dair olabilirse o denli birarada oluruz. Yoksa tam tersi ÅŸiddet ve egemenlik merdaneleri bizi kolayca ezer... Hatta en önce kadınları....
Kuşlar ve Melekler - 2013​
Her aÅŸk ilhamı hayattan alır. Bazen de düÅŸlerden ... 
 
Her aÅŸk aslında hayattan alır büyüsünü,
Hayatın kendisi aşktır zaten
Tahammüldür, sabırdır, özlemdir ve ulaÅŸmaktır…
 
Göçmen kuÅŸlar, hayat nerede daha güzelse oraya giderler.
Aynı melekler gibi…
Hala meleklere inananlardansanız,
Ve bu naif romantizm sizi aÅŸkla buluÅŸturuyorsa eÄŸer,
Kelimeleriniz, renge dönüÅŸür…
 
Duyguların renklerde
KaybolduÄŸu bir düÅŸ içine düÅŸ -ersiniz …
 Göçmen kuÅŸların sezgileri ve cesareti,
Meleklerin görünmez varlığı,
Resimlerde buluÅŸur…
 
Ve biraz boya, biraz düÅŸ, karışır gider evrene…
 Benim resimlerimde görünmeyen melekler, kuÅŸlar kadar yürekli, renkli ve özgür…
Ya kuÅŸ ya melek ol deseler,
Hangisini seçerdiniz? 
Ben her ikisini de seçtim,

Bu seçimi tuallere boyadım.
 Bir ressamın dediÄŸi gibi “ben hala boyuyorum” galiba …
Hala bir resim beni kuÅŸlarla ve meleklerle konuÅŸturuyor.
Büyümek zor geliyor  olmalı ...bir zaman sonra ... 
Giyim Kuşam - 2013​
Klasik Adem-Havva hikayesi… 

Unutmak istediÄŸini, görmemezlikten geldiklerini askıya asarsın...
Askılarda bekler sorunların, askılarda asılı kalır bir türlü çözülemeyen düÄŸümler…

Kendi yolculuğunda askıda o kadar kederin ve olmazların birikebilir ki bazen askıları temizlersin.

Ama hayatın farkındaysan askıya astıklarını da  görürsün.
Askı hayatının görmediÄŸin, kullanmadığın bölümü; ötelediÄŸin bir dolu tabularının, gizli iskeletlerin ağırlığını taşır.
Kısacası hayatın askıda kalır.
KütüÄŸün YolculuÄŸu - 2012
​Bu kütüÄŸü bir sahilde, kumların üzerinde, yılların içinde üzerinden dalgalar geçmiÅŸ, rüzgarlar esmiÅŸ, yarısı yanmış bir ÅŸekilde bulduk. Alıp, atölyeye getirdik.

KütüÄŸü temizledik, alladık-pulladık, boyadık sonra da onu çok sevdiÄŸimiz bir arkadaşımıza yolladık. Ä°ÅŸte bizim denizleri aÅŸan, dalgaları kıran ve sonra süslenip, püslenen kütüÄŸün öyküsü...
Sofradan Duvara Dokular (2012)
Hayat sofrada baÅŸlar ve aile, eÅŸ, dost sofrada birleÅŸir. Lezzetli yemekler tabaklarda sunulurken, bu sefer de renk ve doku tabağın üzerinden duvara taşınır.

Beraber ve Solo Şarkılar

Küçük bir çocukken radyo programlarının birinin adından nostaljik bir gönderme…

Beraber sola ÅŸarkıların program adı olan “Müzik Yelpazesi”nde her türlü müziÄŸin yayınını anlamlandıran çalışmada, özellikle o devrin kicth seçimleri hatırlatılıyor.

Vitrin

Muktedir: 

Gözlemek, göz atmak, vitrindekine bakmak, ilgi çekmek üzerine bir hayat… Saklanmanın, gizemin yerine apaçık ortalarda olmak… Vitrin’de teÅŸhir edilmek… 

Hepimiz iyi kötü bir vitrin içindeyiz…
DeÄŸiÅŸik giysilerimiz, “yaldızlı ünvanlarımız”,  bizi sarmalayan zarflarımız var. Vitrinimize göre hayata uyum saÄŸlıyoruz ya da vitrinden çekiliyoruz.

Bizi vitrinden koparan, aynılaÅŸmaktan ayıran, insan olduÄŸumuzu, kendimizi sergiletmeksizin hatırlatan tek ÅŸey ruh…
Yani zarf yerine mazruf…
Bu küçük maket adam ve kadınlar “vitrindeki” yaldızlı ve parlak figürler…
Belki de ‘muktedir’ olmak isteyenler.

2010 Yılı Çalışmaları

KAGÄ°DER Sergi - 2010

Hayatımdan Kısa Hikayeler

50. yaşıma geldiÄŸimde geride bıraktığım 50 yılın yaÅŸantımda ne kadar önemli olduÄŸunu ve bir dönüm noktası teÅŸkil ettiÄŸini hissetmiÅŸtim; tam da kaderin cilvesiyle kanser olduÄŸum dönemde.
 
“Short Stories of My Life” ilerleyen yaşımla birlikte boyut olarak da büyüyen kitaplar olarak tasarlandı. Frankfurt Kitap Fuarı’nda sergilendi ve ne yazık ki hasar görerek Türkiye’ye döndüÄŸü için ayrı bir enstalasyonla tekrar yapıldı.

bottom of page